YURTDIŞINDA YAŞARKEN ÇOCUKLARIMIZIN TÜRKÇESİ NE OLACAK ?
- merhaba313
- 9 Nis
- 3 dakikada okunur
İster Romanya’da, ister dünyanın başka bir ülkesinde yaşayalım, Türkiye
dışında yaşıyorsak, çocuklarımızın anadil eğitimleri için ülkemizde olduğumuzdan
daha duyarlı ve dikkatli olmak zorundayız. Aksi halde çocuklarımızın “Gurbetçi
Türkçesi” konuşmaları kaçınılmaz. Neden mi?
Uzun yıllardır yurtdışında çalışan bir öğretmen olarak şu cümleleri çok duydum:
“Türkiye'ye dönmeyi düşünmüyoruz, Türkçe çocuğumun işine pek yaramayacak.”
“Çocuğumun iki dilde bocalayıp arkadaşlarından geri kalmasını istemiyorum,
isterse Türkçeyi sonra da öğrenir.”
“Türkçeyi konuşması şimdi bir şey kazandırmayacak ama İngilizceyi öğrenemezse
okulda basarisiz olacak.”
Ancak bilimsel verilerin tümü, bunun tersini ortaya koyuyor. Ama önce gelin, yurtdışında
büyüyen çocukların Türkçesinde gözlemlediğimiz akademik sorunlara bir göz atalım.
Eminim sizler de gözlemlemişsinizdir. Anadil eğitimiyle desteklenmeyen çocuklar,
sözcüklerin yan, mecaz, deyim anlamlarında, Türkçe dersi alan diğer yaşıtlarına göre daha az
kavram biliyorlar. Bize basit gelen birçok sözcüğün bile anlamını ya yanlış ya eksik biliyorlar ya da hiç duymamış oluyorlar. Dolayısıyla Türkceyi anlama ve anlatmada zorluk yaşıyorlar. Bu
durum da yabanci dil öğrenmeyi zorlaştırıyor. Örneğin “tabak” kavramını tasarımı ve
cağrışımıyla bilen bir çocuk, İngilizce ifade karşılığı olan “plate” kelimesini kolaylıkla
öğrenebilir, çünkü kavramı bilmektedir. Ancak kendi dilinde “tabak” kavramını bilmiyorsa, isi
zorlaşmaktadır.

Çocuklarımızın “sen driver mısın?” “schedule ediyorum” “forward ettim”, “discuss edelim”, “deadline’ı yarın”, “security’e sorduk” gibi konuşmalarına eminim siz de tanık olmuşsunuzdur: Böyle kullanımları duyduğumuzda belki bize biraz eğlenceli geliyor ama maalesef değil. Bu diyaloglar, Türkçe de değil, İngilizce de değil.
Çocuklarımızın yabanci dil düzeyinin, Türkçesinin önüne geçtigi zaman, “filme bakmak”, “maç oynamak”, “taksi almak”, “para çıkarmak”, “makyaj koymak”, “gözlük giymek” gibi Türkçe düşünme biçiminden uzak yanlış söyleyişleri de diğer bir sorunu oluşturuyor.
Peki biraz daha büyüdüklerinde ne oluyor? “Blood is thicker than water.”ın anlamını biliyorlar ama bunun Türkçede “Et tırnaktan ayrılmaz.” anlamını karşıladığını bilemiyorlar. Yalnız çocuklardan fazlasını beklemek onlara haksızlık olur, çünkü anadil sadece evde konuşularak gelişmez.
Araştırmalar ne diyor?
Araştırmalar, çocuklara, gittikleri ülkenin ya da okulun dilinin yanı sıra, nitelikli bir Türkçe eğitiminin mutlaka verilmesi gerektiğini gösteriyor. Bu da ailelerin “ikidillilik” (bilingualism) bilinci ile hareket etmelerini gerektiriyor. Çalışmalar, iki dile de hakim olan çocukların, öğrenim açılarının genişlediğini, zihinsel esneklik kazandıklarını, akademik başarılarının arttığını, ayrıca özgüven, empati ve aidiyet duyguları geliştirdiklerini ortaya koymaktadır. Özetle, aynı anda birden çok dili akademik anlamda öğrenmek, bilinenin aksine çocukların kafasını karıştırmamakta, onları geliştirmektedir. Karşılaştırmalı araştırmalar, iki dilli çocukların tek dilli yetişen çocuklara göre, dilsel, sosyal ve psikolojik açılardan daha ileride olduklarını göstermektedir. Çok kültürlü ortamlarda yaşayıp kendi dil ve kültürü ile beslenmeyen çocukların ise, ileride kişilik ve kimlik sorunları yaşayabileceklerine dikkat çekmektedir.

Peki biz anne-baba olarak ne yapabiliriz?
Yıllarca birlikte çalıştığım sevgili hocam, yazar ve dilbilimci Feyza Hepçilingirler, çocuklarımızın iyi bir Türkçe eğitimini için şunları söylüyor:
“Hiçbir insan dilinden daha fazlası değildir. Bir insan ancak dili kadar düşünüp dili kadar hissedebilir. yabancı dil öğrenmeye verdiğimiz önemi Türkçeden esirgemeyerek, çocuklarımızın anadillerini bütün boyutlarıyla öğrenmelerini sağlamak zorundayız. Yabancı dil öğrenme yolları Türkçe için de kullanılmalı. Nedir bu yollar? Okuma, dinleme, konuşma, yazma.
Biz de çocuklarımızın özenli bir dille yazılmış, özgün kitaplar okumasını, o kitaplarda durumların, kişilerin, olayların nasıl anlatıldığına dikkat etmesini, dil
kullanımının farkına varmasını sağlamalıyız. Sanıldığının tersine çocuklar iyi kitap okuyor. ‘Çocuğum kitap okumuyor’ diye yakınmamalı, önce biz okumalıyız.
Evde, okulda, sokakta duyduğu ile yetinmeyip güzel bir Türkçe dinletebilmeliyiz ona. Ve tabii bu arada anlayarak dinlemenin önemine dikkatini çekmemiz, etkin bir dinlemenin en az konuşmak kadar önemli olduğunu anımsatmamız, hatta bunu öğretmemiz gerekebilir. Yazma konusu da çok önemli. Günlük tutmaya, uyaklı sözcüklerle cümleler karalamaya özendirilebilir çocuk, okuduğu öykü ve masalların benzerlerini yazma konusunda isteklendirilebilir. Bir de konuşturmak… Onunla uzun uzun söyleşmek, okuduğu kitabı, izlediği filmi, tanık olduğu olayı, herhangi bir konu hakkındaki düşüncelerini, dünyanın ve ülkemizin gündemini, hatta, ne kadar anladığını, nasıl anlattığını sabırla dinlemek gerek. Kimse konuşmadan güzel konuşmayı, yazmadan güzel yazmayı öğrenemez.
Ve unutmayalım, anadilini iyi bilmeyen yabancı dili iyi öğrenemez. Anadili ne kadarsa kişinin, yabancı dilinin boyutları ancak oraya kadar genişleyebilir; o sınırları geçemez.”
Çocuklarımızın kendi kültürü ve kimliğiyle köprü kurabildiği tek araç olan anadilini, sadece evde ve Türkiye tatillerinde konuştuğu Türkçe ile sınırlamayalım. Anadillerini, mümkünse okulda, değilse okul dışında Sait Faik, Nazım Hikmet, Orhan Veli, Yaşar Kemal gibi ustalarla geliştirmelerine, anadillerinde hissetmelerine olanak sağlayalım. Çocukların sözcük dağarcığı ve dil becerileri, evdeki günlük Türkçe ile gelişmiyor. “Kalp” sözcüğünü elbette biliyorlar ama sadece Türkçede olan “gönül” sözcüğünü de bilseler güzel olmaz mı?
En önemlisi anne-baba olarak “sizin neyi tercih ettiğiniz”. Önemsiyorsanız, evde nitelikli Türkçe yayınlar bulundurmanız, kitap okumanız, Türkçe konuşurken İngilizce sözcük kullanmaktan kaçınmanız, iyi bir medya okuryazarı olmanız, çocuklarınıza model olmanız açısından çok işe yarıyor.
Önemli olan sizin kararlılığınız, gerisini çocuklar gerçekten yapıyor. “Fren” sözcüğünü bilmeyen bir çocuk, gerektiğinde “Bu arabanın bir ‘durduraç’ı yok mu?” diyebiliyor mesela, anadiliyle sözcük yaratıyor. Çocuklarımıza güvenelim.

Aynur Mumay
Comments